Zeynep, yaşadığı şiddeti, tehdidi ve bıçaklı saldırıyı içeren trajik hikayesini paylaşarak sadece kendi sesini değil, benzer durumlarla karşılaşan birçok kadının sesi olmaya karar verdi. Kadın cinayetlerinin ve şiddetin her geçen gün artması, Zeynep’in eylemini daha da önemli hale getiriyor. “Öldürüldükten sonra adım duyulsa ne olur?” sorusu ise Zeynep’in karanlık gerçekler arasında haykırdığı yeni bir çığlık. Zeynep'in hikayesini dinleyenler, yalnızca bir kadının yaşadığı dehşeti değil, aynı zamanda toplumun bu konudaki kayıtsızlığını da hissediyorlar.
Zeynep, yaşadığı şehirde sosyal medya üzerinden derin bir paylaşımda bulunarak, "Şiddet, sadece fiziksel değil; duygusal, psikolojik ve sosyal bir yıkım," diyerek, yaşadığı her tür şiddeti paylaştı. Zeynep’in gönlünde atan kalp, her gün maruz kaldığı fiziksel ve duygusal şiddetle daha da ağırlaşmış, nefret ve korku içinde hayatta kalmaya çalışırken içine düştüğü çaresizliği gözler önüne sermiştir. “Küçük bir evde, dört duvar arasında başıma gelenleri kim bilebilir ki?” diyerek başlıyor hikayesini anlatmaya. Hayatında hiç beklemediği anların, kaçınılmaz tehlikelerin ve gitgide artan korkuların yansımalarını anlattığı anlarda, yalnız olmadığını hissedecek birçok kadın, Zeynep’in hikayesini dinlerken empati yapmaktan kaçınamayacaktır.
Zeynep, yaşadığı tarife sığmaz olayları gizli tutmak yerine açıkça paylaşmanın cesaret gerektirdiğini vurguladı. "Beni kimse duymazsa, sesim asla ulaşmazsa, sadece korkuya yenik düşeceğim. Ama ben korkmaktan vazgeçtim," diyerek, sabrının taştığı noktayı ifade ettiği an, birçok kadına ilham kaynağı oldu. Zeynep’in yaşadığı bu trajedi, sadece kendisinin değil; toplumun birçok kesiminin sesi olmaya başlamış durumda. Zeynep’in yaşadığı şiddet karşısında yeterli önlemlerin alınmadığı ve kadınların sesinin genellikle duyulmadığı gerçeği, pes etmek istemeyen feminist bir hareketin doğmasına neden oldu. “Eğer ben öldürüldüğümde adım duyulmazsa, bu, bizim için bir kıyamet olur,” diyen Zeynep, adaletin yerini bulacağına dair umudunu, çok sayıda kadının hayatına dokunarak yeşertmek istiyor.
Zeynep’in öyküsü, sadece bireysel bir trajedi değil; aynı zamanda toplumsal bir uyanışın simgesidir. Toplumun her kesimine düşen bu sorumluluk, Zeynep gibi kadınların başına gelen olayların önlenmesi için birlikte hareket etmek ve bir araya gelmektir. Zeynep'in isyanı, sesini duyurmak için yalnızca kendisi için değil, benzer durumlarla karşılaşan tüm kadınlar için adalet arayışının ne denli önemli olduğunu hatırlatıyor. Bu nedenle, Zeynep’in hikayesi, kadınların yaşadığı travmaların ve şiddetin görmezden gelinmesine karşı yeni bir mücadele çağrısı niteliğinde. Zeynep’in hikayesi çok açık bir şekilde gösteriyor ki, artık susma zamanı değil; konuşma ve eyleme geçme zamanı.
Sonuç olarak, Zeynep’in yaşadığı travmalar ve isyanı, kadınların toplumdaki yerini ve sesini duyurmanın gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Kadınların maruz kaldığı şiddet ile mücadele etmek için, herkesin sorumluluk alması gerektiği bir gerçek. Zeynep, yalnızca kendi hikayesini paylaşmakla kalmıyor; bir dayanışma ortamı yaratıyor, toplumun bilinçlenmesini sağlıyor. “Susmayacağız, korkmayacağız; her birimiz duyulmak için buradayız,” diyerek, Zeynep’in hikayesinin daha çok insana ulaşmasını sağlamaktayız. Şimdi, Zeynep’in sesiyle ve isyanıyla daha güçlü bir dayanışma oluşturma zamanı.